“Aşk”
Sevgili okurlarım uzun zaman sonra tekrardan sizinle birlikteyim. Beni özlediğinizin haberlerini alıyordum bende bu ayrılığına bir son vermek istedim. Bu ayrılığı anca “Aşk” ile birleştirebiliriz diye düşündüm. O zaman ilk olarak üç harften oluşan, bir harfi ünlü ve iki harfi ünsüz olan “Aşk” nedir?
Hemen sözlüğüme bakıyorum aşk neymiş… “Aşırı sevgi ve bağlılık duygusu” anlamına geliyor. Devamında sözlükte Yunus Emre’ye yer vermiş;
“Gönlüm düştü bu sevdaya
Gel gör beni aşk neyledi.”
Yunus Emre özetlemiş “neyledi” diyerek. Ünlüyle başlayan, ünsüzle biten bir kelime insanı göklere de çıkardığı gibi çukura da düşürür. Çukur deyince aklıma Sait Faik Abasıyanık’ın “Sandalyeyi elinden alıp iki tokat aşk etti” sözü geldi.
Birazda aşk kelimesini ben tanımlamak istiyorum. Benim için bu kelime kısa süreli bir baharı ve baharda açan bir çiçeği simgeliyor. Neden mi? Bahar uzun sürmez, bu yüzden baharda ilk açan o güzel kokulu renkli çiçekler bahar sonunda dökülmeye başlar ve sonrasında yok olur gider. Aynı zamanda bu aşk kelimesini iki insan arasında olan duyguya da bağlamamamız gerekiyor. Bir insan bir resme, bir kuşa, bir kediye, bir söze, bir mesleğe, bir hayale de aşık olabilir. Yalnız en güzel aşklarda hayallerde yaşanır. Çünkü insan kavuşamadığına aşık olur.
Gürcistan’da bulunan Alihan ile Nino’nun aşkını düşünün. Ali Han ile Nino öyle bir aşk yaşamışlar ki kavuşamamış bu çiftin heykeli dikilmiş. Kısaca bu heykelin hikayesinden bahsedeyim… Aslında Ali Han ve Nino yaşadıkları kültür ve din farklıkları, aile baskılarına rağmen sonunda ailelerini evlenmeye ikna ederler. Fakat Nino, ona aşık Ermeni asıllı bir genç tarafından kaçırılır ve Ali Han’da Ermeni asıllı bu genci öldürür. Sonrasında Ali Han ve Nino gizlice evlenirler. Sonrasında… Rejim isyanı çıkar ve Bakü’de Ermeni çatışmaları olur. Bu sırada Ali Han ölür. İşte bu yüzden Ali Han ve Nino heykeli birbirine kavuşamayan aşıklara ithaf edilmiştir.
Aslında Aşk’ın anlamı kavuşamamak olmalı değil mi? Siz ne dersiniz…
Bir yandan da aklıma şu geldi. Eğer aşırı sevgi = kavuşamamak ise hayallerimize aşık olmak yerine nefret etsek bizle hep kalır mı?
Ay ben bu işin içinden çıkamadım iyi mi? Felsefede olan su değişim teorisine benziyor. Derede su akıyor ama bizim için aynı olan su, akıp gittiği için aslında değil! Descartes’e ait olan “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözünü “Düşünüyorum, öyleyse gidiyorum” olarak değiştirdim.
Veee…
Cengiz Kurtoğlu’nun “Eskiden volkandım…Kül oldum şimdi…” Dizeleri ile veda ediyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere…