Gertrude Bell’in İzinde!

 Gertrude Bell’in İzinde!

Murat Sarıbaş kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz?

Aslen Konyalıyım. Çocukluğum gurbetçi bir babanın yanında, yurtdışında geçti. Şu an Selçuk Üniversitesi Uluslararası İlişkiler 4. sınıf öğrencisiyim. Çocukluğumdan beridir fotoğrafçılığa dair tutkulu bir hobim, merakım var. Son 6-7 yıldır da, profesyonel olarak bu alanla ilgileniyorum.

İngiltere’nin Durham Kontluğu’nda ayrıcalıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen ünlü İngiliz kadın seyyah ve casus Gertrude Bell, 1900’lü yılların başlarında özellikle Orta Doğu’da İngiltere’nin çıkarları doğrultusunda önemli casusluk faaliyetleri yürüten isimler arasında yer alıyor. Bell, bu faaliyetleri yürütürken Anadolu topraklarında da geziler yapan bir isim olarak dikkat çekiyor. İstanbul, Konya, Kayseri, Niğde gibi şehirlerde bulunan Bell, buralarda birçok fotoğraf çekiyor. Bugün bu fotoğraflar tarihi vesikalar olarak arşivlerdeki yerini alırken, bu fotoğraflardan yola çıkarak önemli bir çalışmaya imza atan Fotoğraf Sanatçısı Murat Sarıbaş, Bell’in çektiği fotoğrafların izinden gidiyor. 10 yaşından bu yana fotoğraf çeken Sarıbaş, Bell’in fotoğrafladığı yerleri bugün tek tek fotoğraflayarak tarihe önemli bir not düşüyor.

Vizörden hayata bakmak nasıl bir duygu ve bu size ne getiriyor?

Vizörden hayata bakmanın oldukça enteresan bir şey olduğunu çok rahatlıkla söyleyebilirim. Fotoğraf çekerken, o anı bizzat yaşıyorsunuz; ancak deklanşöre bastığınız anda, o an, geçmişte kalıyor ve siz o anı resmen ölümsüzleştirmiş oluyorsunuz. Bunun getirisi ise geçmişe dair bir bellek, bir hafıza oluşturmak… Bunların enteresan şeyler olduğu, su götürmez bir gerçek.


Ne kadar zamandan beri fotoğraf çekimleriyle uğraşıyorsunuz? İlk fotoğraf makinesini elinize ne zaman aldınız?

Hafızam beni yanıltmıyorsa, ilk fotoğraf çekmeye 10 yaşımda başladım. İlk zamanlar babamın Nokia telefonuyla fotoğraf çekerken, teknoloji ilerledikçe de giderek gelişen telefonlarla, bazen ağaçtaki bir yaprağı, bazen duvardaki bir tabloyu fotoğrafladım. Profesyonel fotoğraf makinesini ise elime ilk 18 yaşımda aldım. Profesyonel makineyle fotoğraf çekmek, kesinlikle fotoğrafçılık hayatımda beni bambaşka bir yere taşıdı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Fotoğrafın hayatınızdaki yeri nedir? Neden fotoğrafçı olmak istediniz ve sizi buralara kadar sürükleyen ne oldu?

Fotoğrafın bir “hafıza” olduğu herkesin malumudur. Başlarda annemin ve babamın yıllar önceki hayatlarını, bir fotoğraftan, yıllar öncesine yolculuk yaparak görebilme imkânım oldu. Bu benim adıma kesinlikle enteresan bir şeydi. Fotoğraf olmasa, yıllar öncesine, bu kadar gerçek bir şekilde yolculuk yapmak asla mümkün olmayacaktı. Böyle olunca da, fotoğraf ve fotoğrafçılık benim nazarımda çok kıymetli bir şey haline geldi. Büyüdükçe de, kitaplardan ve belgesellerden gördüğüm tarihe mal olmuş fotoğraflar, beni etkiledi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Gertrude Bell’in izinde…” fotoğraf hikâyesi nasıl başladı, bize biraz anlatır mısınız?

Şöyle ki, fotoğraf merakımın yanında buna paralel olarak tarihe de derin bir ilgi duyuyorum. Tarihi öğrendikçe şöyle veya böyle, bir şekilde İngiliz seyyah, arkeolog ve casus “Gertrude Bell” ile tanıştım. Gertrude Bell adını duyar-duymaz, onun ilginç bir insan olduğunu insan hemen anlıyor. Çünkü İngiltere’de zengin ve nüfuzlu bir ailenin kızının, şatafatlı hayatını geride bırakarak, bir kadın olarak uzak diyarlara yolculuk yapması ve dizginleyemediği merak duygusu, onu merak etmem için yeterli sebeplerdi. Gertrude Bell’in arkeolog kimliğiyle Anadolu’ya gelmesi, bir yabancı olarak tarihi mirasımızla ilgilenmesi ve tarihi hazinelerimizi fotoğraflaması müthiş bir şeydi. Özellikle bugün, hemen hemen her gün önünden geçtiğimiz İnceminare Medresesi’nin 1907 tarihli fotoğrafı beni oldukça etkiledi. Çünkü bu fotoğraf ile Gertrude Bell’in deklanşöründen (gözünden), 115 yıl önceki aynı İnceminare Medresesi’ni görebiliyordum. Ben de fotoğrafçılığa meraklı bir genç olarak, bir tarih yolculuğu yapmak istedim ve 1907 yılından, 115 yıl sonraki aynı tarihi yapıyı fotoğraflamak istedim.

“İngiliz seyyah, arkeolog ve casus Gertrude Bell’in izinde…” adlı bir fotoğraf çalışmanız var. Gertrude Bell’in hikâyesinde sizi etkileyen ne oldu?

Şunu çok rahat bir şekilde söyleyebilirim ki, Gertrude Bell’in enteresan kişiliği, onu uzun bir yolculuğa sevk etmiş, Anadolu’ya gelmiş, buralarda kapsamlı araştırmalar yapmış ve buna artı olarak, arşiv niteliğinde yüzlerce fotoğraf çekmiş, haliyle de Anadolu’nun bir asır önceki hafızasına katkıda bulunmuştur. Sadece bu bile, böyle bir çalışma yapmam için yeterli bir sebepti.

Bu çalışma nasıl başladı? Nasıl karar verdiniz?

Bu çalışmanın başlangıcı, Gertrude Bell’i daha kapsamlı olarak araştırmama vesile oldu. Daha sonra böyle bir çalışma yapmanın, başta Konya’ya ve Konya insanına, daha sonra da ülkemiz insanına bir “tarih yolculuğu” yapma imkânını sunacağını anladım ve böyle bir çalışma yapmanın etkileyici bir şey olacağını düşündüm. Bugün İngiltere’deki Newcastle Üniversitesi’nin arşivlerinde bulunan birbirinden değerli yüzlerce fotoğrafı tek tek inceledim. Başta Konya’nın fotoğraflarını derledim ve kolları sıvadım. Öncelikle Konya şehir merkezindeki Alaaddin Tepesi, İnceminare Medresesi, Kılıçarslan Köşkü, Karatay Medresesi ve Sırçalı Medresesi’ni, daha sonra da Konya şehir merkezinin nispeten biraz dışındaki Sille’yi fotoğrafladım.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

“Gertrude Bell’in izinde…” fotoğraf çalışmanızda Aksaray, Niğde, İstanbul, Kayseri gibi birçok ile gittiniz. Bu yolculuklarda neler hissettiniz?

Kesinlikle enteresan yolculuklardı bunlar, fakat öyle alelade yolculuklar değildi. 1926’ta hayata gözlerini yummuş bir kadının peşinden gidiyordum. Adeta onun hayaletini takip ediyor gibiydim. Tabii onu takip edebilmem, ‘fotoğraf’ dediğimiz şeyle mümkündü. Bu yolcukların öncesinde Gertrude Bell’in İstanbul’da, Kayseri’de, Niğde’de ve Aksaray’da çekmiş olduğu fotoğrafları derledim. Hala günümüzde ayakta kalan bu tarihi mekânların birçoğunu o vakte kadar görmesem bile, artık oralara vardığımda, o yapıları birebir olarak karşımda gördüğümde Gertrude Bell’i yakaladığımı anlıyordum ve bunlar, anlatılması çok zor hislere neden oldular. 115 yıllık bir zaman aralığında gidip-gelen bir zaman yolcusu gibiydim.

“Gertrude Bell’in izinde…” fotoğraf çalışmanızda son durum nedir? Kaç yer gezdiniz, kaç eseri fotoğrafladınız?

Gertrude Bell, 58 yıllık ömründen geriye oldukça hacimli bir fotoğraf arşivi bıraktı. Arabistan topraklarını saymazsak, sadece Anadolu’da çektiği fotoğraflar bile ciddi bir hacime sahip. Haliyle bunları fotoğraflamak kolay değil. Ancak şunu söyleyebilirim ki, Anadolu’daki fotoğraflarının hemen hemen yarısını fotoğrafladım. Bu benim için gurur verici bir şey. Ancak macera sona ermiş değil. Kısmet olursa, Anadolu haricindeki fotoğraflarını da tamamlamak istiyorum.

Bu çalışmayı yaparken, etrafınızdan ve gezdiğiniz yerdeki insanlardan nasıl tepkiler, nasıl geri dönüşler aldınız?

Konya fotoğrafları ile bu çalışmaya başladığımda, çok zaman arkadaşlarımla beraber hareket ettim. Tarihi fotoğrafların aynı açılarını beraber bulmaya çalıştık. Bu, iki resim arasındaki benzerlikleri bulma oyunu gibi bir şeydi. Arkadaşlarım da, bu oyunda benimle beraber aynı açıları bulmaya çalıştılar. Sağolsunlar, ilgileri ve yardımları benim için paha biçilmez bir duygu. Konya haricinde diğer şehirlere gittiğimde de, bu yolculuklarda tanıdığım çok insan oldu. Onlara çalışmamdan bahsettiğimde ise şaşıranlar olduğu gibi, Gertrude Bell’i tanıdığını gördüğüm insanlar da oldu. Fotoğrafları paylaştığım @m.saribas_photography Instagram hesabımı onlara söylemeden, bu fotoğrafları nereden paylaştığımı soranlar oldu. Sayfayı merakla takibe aldılar. Bunlar artık şaşırdığım şeyler değil, çünkü yolculuk böyle bir şey. Yola çıktığınız anda neyle veya kimle karşılaşacağınız hiçbir zaman belli olmuyor. Bazen onlar size bir şeyler katıyor, bazen de bir yabancı olarak, siz onlara bir şeyler katıyorsunuz.

“Gertrude Bell’in izinde…” fotoğraf çalışmanızı bir kitap haline getirip insanların istifadesine sunmayı düşünüyor musunuz?

Evet, kısmetse böyle bir düşüncem var. Ne zamana mümkün olur bilmiyorum ancak bu çalışmanın, fotoğraflar haricinde somut bir kitap haline gelmesi oldukça güzel bir şey olur.

Türk veya Dünya Fotoğrafında etkilendiğiniz fotoğrafçılar kimlerdir?

“İstanbul’un Gözü” unvanını taşıyan Ara Güler’in fotoğrafçılığı çok kıymetli. Kendisi, çektiği fotoğraflarla kadim şehrimiz İstanbul’un hafızası olmuş durumunda. Bir diğer isim ise bugün hala fotoğrafçılık serüvenine devam eden Emin Özmen. Emin Özmen, bugün halen devam eden Ukrayna Savaşı’nda, savaşı fotoğrafladı. Fotoğrafları çok etkileyici. Yabancı fotoğrafçılardan ise İsviçreli fotoğrafçı René Burri’nin, Brezilya’nın Sao Paulo şehrinde çektiği fotoğrafı çok beğeniyorum. Son olarak da, ölümünden sonra keşfedilen ABD’li sokak fotoğrafçısı Vivian Maier’in fotoğraflarına bayılıyorum.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Röportaj: ALAADDİN ALADAĞ 

Kaynak: Konya Yeni Gün Gazetesi Şehir Sohbetleri

Konya Bülten

Benzer Haberler