Hak Etmek
Merhaba sevgili okurlarım baya uzun zaman oldu sizinle bir araya gelmeyeli değil mi? Ben yazmayı özlediğimi fark ettim. Belki sizde benim harflerimi özlemişsinizdir.
Hayat çok enteresan ne yaşarsan yaşa, seni hayata başladığın ilk noktada hapsediyor. O hapis kimi için sürekli çıkmaz bir labirent olurken, kimileri içinde sanki sonu yeni kapılara açılan ama kendi içinde sürekli başa dönülen bir labirent gibi oluyor.
Sürekli farkettiyseniz kırılıyoruz.
Kalplerimiz kırılıyor, güvenimiz kırılıyor, hayallerimiz kırılıyor, yaşama sevincimiz kırılıyor… Kısaca hayata bizleri bağlayan her umudumuz kırılıyor. Ve içimizde kırılan her kelime tekrar tamir olmayı bırakın harfleri yan yana bile durmuyor.
Bu hayatta ne yaşarsak yaşayalım. Hepimizin söylediği bir cümle var. “Biz Bunu Hak Etmedik!”
Biz hak etmedik diyoruz ama başkalarına da hak etmediği gibi çok rahat davranıyoruz.
“Hak Etmek” kelimesinin anlamını biliyor musunuz?
“Bir emek karşılığı hakkı olan şeyi elde etmek, hak kazanmak” anlamına geliyor. Yani biz sürekli ödüllendiriliyoruz… Ceza alarak ödüllendiriliyoruz, hakaret edilerek ödüllendiriliyoruz, kırılarak, sevilerek, dalga geçilerek ödüllendiriliyoruz…. Ödül almayı hepimiz çok seviyoruz değil mi?
Ödül almayı çok seviyoruz ama hakketmediğimizi de biliyoruz… Fakat hakkedilmediği gibi davranmayı da bir o kadar çok seviyoruz.
Bütün mesele burada sanırım.
Olmak istiyoruz ama kimsenin olmasına da müsaade etmiyoruz.
Fakat hepimiz gerçekten çok yorulduk!
Hani Klahed Hosseini, “Belki de tükenmişimdir. Bir şeylerle uğraşacak çabayı kendim de bulamıyorumdur.” Dedikten sonra “Yeniden inanmaya ihtiyacım vardır. Beni bana geri vermek istiyorumdur.”
Hepimiz bir şeylerle tükendik! Bu tükenişler de bir aile, iş veya arkadaş rol olabilir. Bu roller daha çok çoğalır. Fakat önemli olan rollerin çoğalması değil… Önemli olan seni sana geri vermeleri…
İnsanoğlu hüznünü gözünde, yaşadıklarını yüzünde saklar. Yüzünde ki her çizgi yaşadığın her zorluğun bir temsili iken sebepsiz akan göz yaşları da içine attığın hüzünlerinin bir temsilidir.
Ben biraz bu olaya bu şekilde bakıyorum. Zaten mutlu yaşadığımız kaç yılımız var. Onu da hakkettiğimiz gibi yaşayalım! Ve kimseye hakketmediğimiz gibi davranma hakkını vermeyelim! Zaten ilkokuldan itibaren iş hayatına gelene kadar her şey hakketmediğimiz gibi ilerliyor. Ondan sonrada izin vermeyelim değil mi? Durun bir dakika ne dedim.
İlkokuldan itibaren, hayat bize baştan alıştırıyor, hakketmediğimiz gibi yaşamayı sonra da alışılmışlıklar devam ediyor. Kimseyi alıştırıldıklarımızdan dolayı yargılayamayız. Ama farkına vardığımız da düzeltmeye çabalamak bile inanın çok inanılmaz bir duygu hissettiriyor.
Bir yerde bir yazı okumuştum ve söyle diyordu “İnsan en az üç kişidir. Kendisi, olmak istediği ve aradaki farkta yaşayan üçüncü kişi. Ve en sahicisi de üçüncüsüdür diyor ve ekliyordu. Olmak istediğinden kendini çıkardığın zaman aradaki farkta yaşayan kişi en çok sana benzeyen… Ve o zaman anlarsın hayatının uzun zamandır başka birinin hikayesiymiş gibi gözükmeye başladığını” diyordu.
Yazarken aklıma okuduğum bu paragraf geldi. Ve sizinle paylaşmak istedim. Bugün yazımı bu şekilde noktalıyorum. Başka bir yazımda buluşmak dileğiyle sağlıcakla kalın.