Necmettin Erbakan Üniversitesinde Bilimsel Yayıncılık Faaliyetleri Değerlendirildi
“İnsan En Çok Kendinden Yorulur”
Sevgili okurlarım “Nasılsınız?” …
Bu soruyu en son ne zaman aldınız? Ve içtenlikle en son ne zaman doğru yanıtı verdiniz. Merak ediyorum… Birazda biliyorsunuz ki, ben baya meraklıyım 🙂
Ben hemen cevaplıyorum… Hatırlamıyorsunuz…
Çünkü bu yüzyılda yaşayıp da birine içtenlikle, güvenle her şeyi söylemek o kadar zor ki. Söylediğimiz şu pembe yalan bile acaba kaç duvar örüp, bizi pişman eder diye belki de sadece mimiklerimizle cevap veriyoruz. Ben öyle yapmıyorum, çevremde sonsuz güvendiğim insanlar var diyorsunuz şu an biliyorum ama umarım bir gün yanılmazsınız.
Benim bu yaşıma kadar öğrendiğim en iyi tecrübelerden biri insanın en güvenilir dostu yalnızlığı içindeki karanlıkta kurduğu hayalleri. Fark ettiyseniz…En güvenilir dostu kendi demedim. Çünkü insan bazen kendisinin bile en büyük düşmanı olabiliyor. Nereden bilecektik çocukluğumuzdaki saflığımızın acımazsızca yok edileceğini değil mi? Ben şöyle biraz dostumuz olan hayalleri açayım… İnsan yeri geliyor hayallerini annesine, babasına, arkadaşına anlatıyor ama en güzel hayallerini tek başınayken karanlığa hissettiriyor. Kimimiz karanlık gökyüzüne, kimimiz karanlık bir beton duvarına, kimimiz de o karanlıkta akan göz yaşı damlarımıza anlatıyoruz. Çünkü biz o karanlığın sessizliğini seviyoruz… Ben böyle anlatıyorum ama bu anlattığımı; kırılan, unutulan ve en çok da kendinden yorulan anlar. En çok yorulanda kendini beyaz bir sayfada harflerin havuzuna bırakır. O yüzden biz bazı şarkıları, şiirleri, filmleri defalarca izlesek bile ilk kez hissini yaşarız.
Çünkü yorum tek kişinin hakkıydı, onu da sessizliğe bıraktık…
Neyse ben böyle konuşuyorum arada, zamanla düzelir değil mi? Bu zamanda bu ara çok moda herkes her şeyi zamana bırakın diyor. Ama biliyor muyuz? Zaman en acımasız silah… O yüzden zamanı nasıl değerlendirdiğimiz çok önemli. Ne demiş Cemal Süreya “Zaman lazım sadece, unutacaksın! Nasıl unuttuysan çocukluğunu, kırılan oyuncaklarını, kırılan kalbini de öyle unutacaksın…” Zaten bilimde dahi yapılan anketler sonucunda hastaya Alzheimer tanısı konmadan önce depresyon veya derin üzüntü yaşadığı ortaya konulmuş. Ne yapalım öyle bir noktadayız ki… Bir mutluluğumuzu, iki öleceğimiz günü bilmiyor. Arada yaşadıklarımızı tahmin etsek dahi bir umut diyerek yaşamaya devam ediyoruz. Sonuç ise “Zaman insanları, insanlar zamanını alır. Ve giden hiçbir şey bir daha gelmez.” Neden mi? Bizim hayallerimiz vardı o hayaller zamana kaldı ama Yahya Kemal’inde dediği gibi “ Zamanla zayi oldu..” Bu zamana bıraktığımız, yarınımızın olmadığı bu dünyanın nesine inandık! Onu da bilmiyorum ama bu dünya çok iç çektiriyor.
Ben artık kelimelerimin sonuna doğru gideyim. Yoksa çenem kadar klavyemde düşüktür. Ama ben yazımı… Oğuz Atay’ın Korkuyu Beklerken kitabında, “Beni anlamıyorlardı. Zarar yok. Zaten beni, daha kimler anlamadı.” Kelimeleriyle noktalıyorum. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere…