Ömrümüz, Kalem İşiyle Geçti

 Ömrümüz, Kalem İşiyle Geçti

Araştırmacı Yazar Alaaddin Aladağ, Milli Saraylar Restoratör Kalemkârı Aydoğan Sevinç’in hayatını kaleme aldı. Sevinç, iş temposuyla birlikte başlayan fiziksel ve psikolojik yorgunlukların, iş bittiği anda yok olarak hayatın bir süreliğine normale döndüğünü söylüyor

Aydoğan Sevinç kimdir, kısaca hayat hikâyenizden bahsedebilir misiniz?

1966 İstanbul doğumluyum,15 ve 20 yaş arası, Ortaköy’de bir seramik atölyesinde (Feza Seramik) çalıştım. 22 yaşında askerden geldikten sonra rahmetli babamın tavsiyesi ile Dolmabahçe Sarayı’na başvurdum. Kendisi de Sarayda marangoz olarak çalışıyordu. Öyle torpille olmadı, sınava ve mülakata girdim. Sonrasında Haziran 1988 tarihinde kartonpiyer (alçı kalıp) atölyesinde işe başladım. Burada 4 yıl çalıştıktan sonra, Kalemkar atölyesine geçiş yaptım (1992).

Nakkaşlık ve kalem işi sanatıyla nasıl tanıştınız? Bu alana ilginiz nasıl başladı?

İlk yıllar, tavanlarda alçı restorasyon işleri yapıp, kalemkarlara altyapı hazırlıyordum, işlerim azalınca, onlara yardım etmeye başladım. Daha sonra kalemişinin büyük bir kısmını ondan öğrendiğim ustam Recep Yıldız’ı fark ettim. Çok olağanüstü motifler yapıyordu. Yetenekliydi. Sarayda geçen 28 yılımın 15-16 yılı Recep usta ile beraber çalışarak geçti. Mesleği, motifleri ondan öğrendim. Tabii diğer örnek aldığım sanatkar ustalarım Ressam ve Sanat tarihçi Onur Baybura, Restoratör kalemkar İlhami Tuğ’u da çok izledim, tekniklerinin bana katkıları çok oldu. Sırasıyla onlar sonrada 14.04.2016 yılında da ben de Saraydan emekli oldum.

İlk eseriniz neydi ve bu eseri üretirken hangi duygular içindeydiniz?

İlk eserim diyebileceğim bir çalışma; kalfalık eserim diyebilirim. Heyecan verici ve zor bir çalışmaydı; MiiDolmabahçe Camii yanında bulunan Beyoğlu Müftülüğü’nün, müftü odasının tamamen sıvası düşen tavanının restorasyonunda yaptığımız çalışma, fotoğraflardan ve kopan parçalardan, özgün renk ve motifleri bulunarak ortaya çıkmıştır.

Sizin için nakkaşlık ve kalemişi sanatının anlamı nedir?

Ömrümüzün 3’te 2’si kalemişi sanatının içinde geçti diyebiliriz. Milli Saraylar bizim için bir okul gibiydi. Geleneksel bir atölyemiz; yetenekli,işinin uzmanı ustalarımız vardı. Herkes gelip, yıllarca çalışıp, belli eğitimini alıp, süresi gelince mezun oluyordu; Yani emekli oluyordu.

Geleneksel Türk sanatları içinde kalemişi ve nakkaşlığın yerini nasıl tanımlarsınız?

Milli Sarayların mimari yapısı ve iç mekan kalemişleri barok ve rokoko tarzı olduğu için burada yetişen ustaların da kalemişi tarzı bu şekilde işler ortaya çıkartıyordu. Bu tarzı başka mekanlarda bulmak çok daha zor olmaktadır.

Bizde, nakkaş kontürlü motif yapan ustalara, derinlikli, gölgeli motif çalışan ustalara da kalemkar denilmekte; Kalem işi, yapıların iç mekanlarını süslemek için kullanılmış olan tekniklerden biridir ve kısaca “kuru sıva, alçı ya da bez zemin üzerine belli bir şablonla oluşturulan desenlerin yağ ya da su bazlı boyaların uygulanması” olarak; bu uygulamayı tatbik eden elemanı da ‘kalemkâr’ olarak tanımlayabiliriz.

Çalışmalarınızda hangi teknikleri kullanıyorsunuz? Favori malzemeleriniz ve araçlarınız nelerdir?

Çalışmalarımızda genel olarak barok tarzı motifler kullanıyoruz. Talep olduğu zaman her türlü geleneksel, Osmanlı, Rumî veya hat yazıları da çalışıyoruz.

Kullandığımız teknikler; klasik dönemlerdeki motiflere tonlama yapılmaz, kontür geçilirdi; bizde ise motiflerin etrafındaki kontürler kalkar, bunun yerine ana rengin açık ve koyu tonlarıyla gölge ve ışık efektleri verilerek üçüncü boyut etkisi vurgulanır. En önemli özellikler bunlardır. Çok sık kullandığımız malzemeler akrilik tüp boyalar ve sentetik fırçalar.

Sanatınızda ilham aldığınız kişiler veya dönemler var mı?

Sanatımızda ilham aldığımız sanatkarlar, Ustam Recep Yıldız, onunda ustası İlhami Tuğ, bir de çok saygı duyduğum ressam ve sanat tarihçi Onur Baybura’dır. Her zaman usta sanatkar, insan olarak örnek aldığım kişilerdir.

Bugüne kadar gerçekleştirdiğiniz en önemli projeler hangileridir?

Bugüne kadar önemli kalemişi projelerine imza attık; Milli Saraylara bağlı Kasır ve Köşklerin, kalemişi restorasyonları, biraz da özel çalışmalar…

Geleneksel Türk sanatlarının günümüzdeki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz?

Dolmabahçe Sarayı, Beylerbeyi Sarayı, Beykoz Mecidiye Kasrı, Bursa Hünkar Köşkü, Bursa Pembe Köşk, Adile Sultan Sarayı, Çırağan Sarayı.

Biz Saray kalemkarları aramızda sohbet ederken en çok da Dolmabahçe Sarayı’nın ilk yapılışında bulunmayı ve mevcut olan kalemişlerini ilk yapan ustaların arasında olmayı çok istediğimizi konuşurduk. Kalemişlerini sıfırdan çalışmak o yıllarda (1843-1856) harika olurdu. En anlamlısı da o tarihlerde,150-160 sene önce yapılan eserlerin günümüze kadar ulaşması. Bize de restorasyonlarını yapmak kısmet oldu, buna da şükür. İnşallah bizim yaptığımız çalışmalar da yüzyıllar sonrasına kadar gider…

Bu sanatların yaşatılması ve gelecek nesillere aktarılması için neler yapılmalı?

Geleneksel Türk sanatlarının günümüzde çok daha fazla ve kalifiye sanatkara ihtiyacı var, yetişmesi lazım. Örnek Pertevniyal Valide Sultan Camii’nin kalemişleri çok beğendiğim çalışmalar. Bu kalitede hayranlık uyandıran eserler yapmalıyız. Günümüzde bu eserleri yapacak sanatkarlar var fakat yetersiz; daha çok yetişmesi gerekiyor. Geçmişten günümüze gelen bu eserleri geleceğe taşımak istiyorsak, kalifiye insanlar yetiştirmeliyiz. Genç sanatkar adayı arkadaşlarımız staj dönemlerinde daha ciddi, daha meraklı, daha üretken olmalı, kendilerini yetiştirmek için çok gözlem yapmalı ve en önemlisi fırsat veriliyorsa sahada kullanılmalıdır.

Bize düşen görev bildiklerimizi genç arkadaşlara aktarmak, onları en iyi seviyeye getirmektir. Biz sahada çalışırken, ister sarayda ister piyasada olsun, yanımızda bulunan meslekten tüm yaş gruplarına bildiğimiz teknikleri anlatıyoruz. Fakat usta sanatkar çok zor yetişiyor, bunu da itiraf edelim.

Benim, emekli olduktan sonra çok talep gelmesine rağmen; özel olarak bir eğitim faaliyeti yapamadık, mekan ve fırsat bulamadık, maalesef; fakat bu son aylarda Milli eğitim bakanlığı Kalemkar okullar projesi adı altında bölgemizde bulunan bir lisede Eylül ayında, eğitmen sanatkar olarak dersler vermeye başlayacağız, kısmet olursa, bakalım.

Sanatınızın kişisel yaşamınıza ve gündelik rutininize etkileri nelerdir?

Bir projeye başladığımızda, iş temposu arttıkça, çalışma saatlerinde dengesizlikler başlıyor. Bu durumda da fiziksel ve psikolojik yorgunluklar da artış oluyor. İşi zamanında yetiştirme telaşı yüzünden, toplumdan, ailenden, sosyalleşmekten uzaklaşıyorsunuz, mecburen…

Ne zaman işi bitirip, teslim ettiğiniz de hayat bir süre normale dönüyor. Emeklilikten sonra iş tempomuz çok yoğun olmamakla birlikte, kısmet oldukça kalemişi yapmaya çalışıyoruz.

Profesyonel hayatınızda karşılaştığınız en büyük zorluklar nelerdir ve bunları nasıl aştınız?

Çalışma hayatımızda başımıza gelen en büyük zorluklar, kararsız kalan insanlar. İşe başlamadan önce yapılan numunelere onay verip, ilerleyen zamanda da renkleri, motifleri değiştirme talebinde bulunan kararsız, zor insanlar ile anlaşıp, ortak bir noktada karar vererek işi tamamlamak biz sanatkarlar için son derece mutluluk verici bir olay; yeter ki Allah (c.c.) karşımıza sanata ve sanatkara saygı gösteren insanlar çıkarsın. İşimizi seviyoruz, geleceğe kaliteli işler bırakmak istiyoruz; biliyoruz ki bu düşüncelerle biten her eser gelecek nesillere bir ışık olacaktır.

Konya Bülten

Benzer Haberler