Şanlı Tarihin Önemli Emaneti
Osmanlı’dan günüme kadar gelen önemli bir tarihi miras bulunuyor. Bunlardan en önemlileri de kasırlar. İstanbul’daki kasırlar, bugün tarihin verdiği görkemle hala ayakta. Maslak Kasrı da bu tarihi yapılardan biri. 1860 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan Maslak Kasırları, adını bu bölgede yer alan ve İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış, Maslak denilen su depolama ve dağıtım hazinelerinden aldığı biliniyor. 1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeğeni Şehzade Abdülhamid Efendi’ye tahsis edilen ve şehzadenin çevredeki arazileri satın almasıyla genişleyen kasır, Abdülhamid Efendi’nin şehzadeliğinin 8 yılına ev sahipliği yaptı. Maslak Kasrı Sorumlusu Yasin Kütük, kasırla ilgili önemli detayları paylaştı. Kütük, “Şanlı tarihimize şahitlik etmiş, ecdat yadigarı mekanlarda görev yapmanın hazzı ve mutluluğunun, bu mekanların korunarak en güzel şekilde gelecek kuşaklara aktarılması sorumluluğunun tarifi mümkün değil” diyor.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Ben Yasin Kütük İşletme Fakültesi Mezunuyum, Çalışma hayatıma Milli Saraylar Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası’nda başladım. 1986-2011 yılları arasında Yıldız Çini ve Porselen Fabrikası’nda çeşitli görevleri yürüttüm. Sonrasında; 2011-2016 Yıldız Şale Kasrı Şefliği, 2016-2019 Beylerbeyi Sarayı Sorumlusu, 2019/2021 Aynalıkavak Kasrı Sorumlusu, 2021 tarihinden itibaren de Maslak Kasırları Sorumlusu olarak görevime devam etmekteyim.
Tarihî bir binada görev yapmak nasıl bir duygu?
Şanlı tarihimize şahitlik etmiş, ecdat yadigarı mekanlarda görev yapmanın hazzı ve mutluluğunun, bu mekanların korunarak en güzel şekilde gelecek kuşaklara aktarılması sorumluluğunun tarifi mümkün değil. Klasik bir ifade olacak ancak, gerçekten bu duyguyu anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalacağından, yaşamak lazım. Belki şöyle anlatılabilir, bu mekanların özlemi ile gelip gezen ziyaretçilerimizin duygu ve mutluluğunun katları olabilir.
Maslak Kasrı’nın tarihçesinden bahsedebilir misiniz?
1860 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan Maslak kasırları adını bu bölgede yer alan ve İstanbul’un su ihtiyacını karşılamak üzere yapılmış, Maslak denilen su depolama ve dağıtım hazinelerinden almıştır. Daha sonra 1868 yılında Sultan Abdülaziz tarafından yeğeni Şehzade Abdülhamid Efendi’ye tahsis edilmiş, şehzadenin çevredeki arazileri satın almasıyla genişlemiştir. 26 yaşındayken, bu kasra taşınan Abdülhamid Efendi, şehzadeliğinin 8 yılını burada geçirmiştir. Abdülhamid Efendi, Nazikeda, Bedrifelek, Nur Efsun ve Bidar Kadınefendiler ile evlendikten sonra da Maslak Kasırları’nda yaşamaya devam etmiştir. Sultan Abdülhamid’in tahta çıkmasıyla da Maslak Çiftlikât-ı Hümayun olarak anılmaya başlanmıştır. Osmanlı döneminde Maslak Kasırları, Kasr-ı Hümayun, Mabeyn-i Hümayun, Çadır Köşk, Havuz, Limonluk, Limonluk Külhanı, Matbah, Ağalar Dairesi, Hamam, Su Deposu, Bekçi Odası, Telgraf Odası, Tavla, Kuşçu ve Bahçıvan Odasından oluşmaktaydı. Bunlardan, Matbah denilen mutfak ile tavla denilen at ahırı günümüze ulaşmamıştır. Cumhuriyet döneminde 50 yıla yakın bir süre akciğer hastalarının iyileşme sürecini geçirdiği askeri prevantoryum olarak hizmet vermiştir. 1982 tarihinde Milli Saraylara bağlanan yapı, 1984’te müze olarak ziyarete açılmıştır.Şehzade Abdülhamid Efendi’nin tahta geçmesinin ardından 1876 Ekim ayında beş ay sürecek geniş çaplı bir onarıma alınan kasırda, giriş salonunun kasrın diğer bölümleri gibi görkemli eşyalarla dekore edilmiş olduğu tarihi fotoğraflar, belge ve anılardan öğrenilmektedir. Zaman içinde Yıldız Sarayı, Beylerbeyi Sarayı ve Dolmabahçe Sarayı’na nakledilmiş, bir kısmı da Sultan II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle birlikte şehir içine ve dışına dağılmış olan orijinal eşyalardan günümüze belli sayıda örnek ulaşabilmiştir.
Kasrın, Millî Saraylar Başkanlığı’na bağlı olmasının ne gibi faydaları var?
Milli Saraylar yönetimiyle, dünya ölçeğinde atölyeleri, tecrübe, bilgi birikimli, yetişmiş uzman personeli ile restorasyon, konservasyon bakım ve onarımda ihtisaslaşmış bir kurumdur. Bu nedenle, mekanların ve içinde bulunan objelerin korunması, sürekli bakım, restorasyon ve konservasyonlarının yapılarak gelecek kuşaklara aktarılması noktasında bu imkanlar çok önem arz etmektedir.
Kasır gerçekten çok görkemli bir bina, biraz da binanın mimari özelliklerinden ve süslemelerinden bahsedebilir misiniz?
Kasr-ı Hümayun, taş dizimli servis katı üzerine, tuğla dizimi duvar örgüsüyle inşa edilmiş dört kattan oluşmaktadır. Ön bahçeden baktığımızda yapının üç katını, arka bahçeden baktığımızda ise yapının tüm katlarını görebiliriz.Bir dönümü aşan kullanım alanına sahip olan kasrın, ahşap kaplama, sade dış cephesi, yatay kat silmeleri ile bölünmüştür. Bahçeyle aynı seviyedeki Bursa kemerli giriş mahalli ve başlıklarında akant yaprakları bulunan iki sütun ile hareket kazanmıştır. Bu sütunların taşıdığı orta kattaki ajurlu mermer parapete sahip balkon ve çatı katındaki üst ucu yatay kesilmiş üçgen alınlığın, ön cepheye hareket kazandıran diğer mimari unsurlar bulunmaktadır. Genellikle taş mimari uygulamalarda rastladığımız kilit taşı formu, dikdörtgen cephe pencerelerinde, ahşap pencere kayıtları üzerine, temsili olarak uygulanmıştır. Binanın çatı katında iki yanda, 19. Yüzyıl Avrupa konut mimarisinde sıkça rastlanan Mansart tipi iki pencere yer alır. Bu pencereler, o yıllarda Osmanlı konut mimarisine etki eden Batılı mimari uygulamaların bir ifadesi olarak dikkat çekicidir. Çatıdaki bordo renkli Marsilya kiremidi üst örtü ile beyaz renkte boyanmış bina arasında hoş bir renk karşıtlığı vardır. Farklı mimari detayların, estetik ve yalın bir anlayışla biraraya getirildiği cephede tüm pencereler, iki kanatlı panjurlarla korunmaktadır. Sultan II.Abdülhamid döneminde giriş kat pencerelerine güvenlik tedbiri olarak demir parmaklıklar takılmış olduğu dönemin fotoğraflarında görülebilmektedir.Binanın çatı katında Mansart tipi iki pencere bulunmaktadır. Bu pencereler, 19. Yüzyıl Avrupa mimarisinin, Osmanlı mimarisi üzerindeki etkisini görmek açısından ilgi çekicidir. Padişahın kasrı anlamına gelen Kasrı Humayun’un giriş ve birinci katı şehzade ve ailesinin yaşam alanlarıdır. En üst kat, yatak yorgan koyulan yer anlamına gelen Musandra olarak adlandırılmaktadır. Musandrada aynı zamanda dürbün ve at koşum takımları gibi özel eşyalarda muhafaza edilmiştir. Alt kat olan servis katında değerli eşyalarla birlikte altın ve gümüş yemek takımlarının muhafaza edildiği iki oda, kilerci ve bekçi başı odaları bulunur. Servis katı, giriş kattaki merdivenin arkasına açılan bir kapıyla kasrın içine bağlanır.Kasr-ı Humayun’da geleneksel Türk evi plan tipine yakın bir plan uygulanmıştır. Orta bölümler sofa; sofanın yanları da odalar şeklinde bir tasarlanmıştır. Kasrın tavanlarında oda ve salonların kullanım amacına uygun olarak tasarlanan tezyinat yani süslemelerin büyük bölümü günümüze orijinal haliyle ulaşmıştır. Yalnızca salonlardaki duvar süslemelerinden ve odalardaki duvar kâğıdı kaplamaları günümüze ulaşmamıştır.
Maslak Kasrı’nda, “Limonluk” adı verilen bir sera mevcut. Bu sera hakkında neler söylemek istersiniz?
Şehzadeliği sırasında Abdülhamid Efendi’nin Avrupa’dan muhtelif çiçekler ve gülfidanları getirterek bahçenin bir kısmını çiçek bahçesi haline getirdiğini kızı Ayşe Sultan anılarında anlatmaktadır. Süs bitkilerinin yanı sıra, şifalı bitkilerin de özellik ve faydalarını bilen, bunları saksılar içinde yetiştiren şehzadenin bitkilere artan ilgisi, 1876 yılı yazında Maslak Kasırlarında yaptırdığı geniş çaplı tadilatta kendini gösterir. Bu tadilat sırasında Mabeyn Dairesi’nin arka kısmına o yıllarda Avrupa’da çok moda olan Limonluk denilen geniş ve yüksek camekânı yaptırmış ve bu camlı bahçeyi Mabeyn Dairesi’yle birleştirmiştir. Limonluk, Sultanın zevkiyle şekillenen özgün bir seradır. Sultan II. Abdülhamid’in en çok sevdiği bitkinin, Fransa’dan getirttiği ve kendi yetiştirdiği kamelyalar olduğu bilinmektedir. Limonluk’taki asırlık Sikas ağaçları da görülmeye değer tarihi ağaçlardır. Limonluğa girerken gözünüze 19. yüzyılın ikinci yarısında kendini gösteren lirik, romantik akımın etkisiyle saray bahçelerinde de sıklıkla görülen yapay, asimetrik formda ve mağara sarkıtı görünümlü bir grotto çarpacak. Günümüzde, grottonun orijinal yapısına zarar gelmemesi için su akışı durdurulmuştur. Ancak lak denilen kıvrımlı süs havuzlarına akan suyun sesi, yıllar boyu bu limonlukta şiirsel bir ortam yaratmıştır.
Bu binada zaman içerisinde hangi ünlüler kalmış?
Daha önce de belirttiğim gibi, 1908 yılına kadar Sultan II. Abdülhamid ve ailesi, 1913 yılından 1924 yılına kadar da kendisinin 12. hanımı Behice Hanımefendi ile oğlu Ahmed Nureddin Efendi yaşamıştır.
Kasrın binası kadar bahçesi de dikkat çekiyor. Bahçe düzenlemesi hakkında bize ne tür bilgiler verebilirsiniz?
Maslak Kasrı bahçeleri, Ateş dikenleri, mavi-pembe renklerdeki ortancalar ve renkahenk gülistanları ile ünlüdür. Bahçenin, kasrın kullanıldığı Osmanlı döneminde, bitki ve çiçek çeşitliği bakımından daha zengin olduğu bilinmektedir. Kasr-ı Hümayun çevresinde gördüğünüz ağaçlar, anıtsal ağaçlardır. Hem Osmanlı, hem de Cumhuriyet döneminde çınar, sekoya, porsuk, Toros sediri, manolya, gürgen, çiçekli dişbudak, meyveli dişbudak, defne, Anadolu kestanesi, fıstık çamı, karaçam, Avrupa ladini ve doğu ladini gibi pek çok ağaç dikilmiştir. Bu ağaçların büyük bir kısmı, günümüze sağlıklı bir şekilde ulaşmıştır. Kasrın bahçesinde ayrıca, meyve vermekte olan incir, karayemiş, kiraz, erik, fındık, ceviz, kestane ve elma ağaçları da bulunmaktadır.
PORSUK (TAXUS BACCATA)
Kasrın bahçesindeki Porsuk ağacı porsukgiller familyasından ibreli bir ağaç türüdür. Maslak Kasrı bahçesinde yaygın bulunan porsuğun turuncu-kırmızı-yeşil renkli özgün meyvesi oldukça tatlı olup, içindeki çekirdeğinin çıkarılması şartıyla yenilebilmektedir.
HİMALAYA SEDİRİ (CEDRUS DEODARA)
Anıtsal bir ağaç olan Himalaya Sediri, Çamgiller Familyası’dan Batı Himalayalar’da yetişen ve her mevsim yeşil kalan bir türdür. Sedir türleri arasında en hızlı gelişen Himalayaların boyu 50 metreye ulaşabilir, çapıysa 3 metreyi geçebilir.
MANOLYA (MAGNOLIA GRANDIFLORA)
Anavatanı Kuzey Amerika’nın doğu bölgeleri olan Manolya yaprak dökmeyen, baharda büyük ve hoş kokulu çiçek açan bir türdür. Parlak yapraklarıyla bahçeye güzellik katan bu çiçek, Osmanlı saray bahçelerinde çok sevilerek yetiştirilmiştir.
SAHİL SEKOYASI (SEQUOİA SEMPERVİRENS), (AMERİCAN REDWOOD)
Sahil Sekoyası (sequoia sempervirens). Boyu 120 m. Çapı ise 7 metreye ulaşabilen devasa yapılı bir ağaç, kızıl servi (american redwood) olarak da bilinir. Bir zamanlar (tarih öncesi) dünya’da büyük ölçüde yaygın bir ağaç iken şimdi yalnız ABD’nin Kaliforniya Eyaletinde doğal olarak yetişir. Etrafında başka ağaçların gölge yapması sağlığını tehdit ediyor. Bu yüzden çok enteresan bir mekanizma geliştirmiş, etrafındaki ağaçların ölmesi kendi yaşamı için elzem olduğundan, bu ağaç yangına başka herhangi bir ağaçtan çok çok daha fazla dayanıklı olduğu bilinmektedir.
Maslak Kasrı ne tür etkinliklere ev sahipliği yapıyor?
Kasrın bahçelerinde, serada hatıra amaçlı fotoğraf çekimleri, Kasrın ön ve arka bahçelerinde ise düğün ve nişan gibi etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.
Maslak Kasrı ziyaretçilerine bir mesajınız olur mu? Neler söylemek isterseniz?
Osmanlı Devleti’nin son dönem çok önemli tarihine şahitlik etmiş, Cumhuriyet döneminde de farklı bir görev ifa etmiş, küçük bir saray niteliğindeki yapılar topluluğu olan Maslak Kasrı Hümayunu her yönü ile tarihten izler taşımaktadır. Tarihin içinde dolaşmak, şehrin gürültüsünden, karmaşasından uzaklaşıp, kafeteryada tarihe şahitlik eden ağaçlar altında, kuş sesleri eşliğinde nefeslenmenin güzelliğini yaşamalarını tavsiye ederim.
Röportaj: Alaaddin Aladağ