Tyb Konya’da “Gazneli Sultan Mahmut” Konuşuldu
Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Konya Şubesi’nin konferanslar dizisinde bu hafta TYB Eski Genel Başkanı, şair-yazar Ankara Üniversitesi Rektör Yard. Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç Gazneli Mahmut’u anlattı.
“Şehre Sözümüz Var” anlayışı ile sürdürülen ve Konya Büyükşehir Belediyesi, Selçuklu, Meram ve Karatay Belediyelerinin de katkıları ile salgın tedbirleri çerçevesinde internet üzerinden sosyal platformlarda yayınlanan konferansta Prof. Hicabi Kırlangıç, “Tarihi Şahsiyet Olarak Gazneli Mahmut”un Türk dünyasının en önemli devlet adamlarından biri olduğunu anlattı.
Gazneli Mahmut’la ilgili, edebiyat ve tasavvufla bağlantısı üzerinden gerek şahsiyeti gerekse dönemindeki çokça kültürel faaliyetlerin olduğunu masallar, hikâyeler, destanlar ve romanlar üretildiğini ifade ederek konuşmasına başlayan Kırlangıç, bu çalışmalarda tarihin başlangıç noktasına işaret edilmesi gerektiğini vurguladı.
KÜRESEL GÜÇ OLDU
Buhara’da miladî 971 yılında dünyaya geldiğini, babasının Memlüklülerde komutanlık yapan Sebük Tigin olduğunu ve devrini düşündüğümüzde çok güçlü bir devletin kurucusu olan Gazneli Mahmut’un hem tarihimizde hem de İslâm coğrafyasında büyük önem taşıdığını ifade eden Kırlangıç; “Memlüklülere Türkçeleştirilmiş şekliyle Kölemen deniyor. Abbasi döneminde askeri personel yönünden etkileri artan bir Türk unsur olarak görüyoruz. Gazneli Mahmut’un babası Sebük Tigin’de Samanlı hanedanında askerî idarî anlamda önemli görevler yapan bir komutandır. Sebük Tigin devrinde Gazne merkezli oluşan bu yeni gücün Mahmut’un Emir olmasıyla devlet haline gelip bölgesel güç olmaktan küresel güç olmaya doğru evrilip içinde doğduğu Samanlı saltanat coğrafyasında tek iktidar haline gelmeye başladı. Mahmut’un babası Türklerden olup annesi ise Fars hanedanına mensup bir prensestir. Bu açıdan Gaznelilerin İranla da bir bağı olduğunu görürüz. Mahmut gençlik yıllarından itibaren babasının devlet idaresine verdiği görevlerde çalışmaya başlamış ve özellikle savaşçılığıyla öne çıkmıştır. Samanlı yönetiminin emri altında da büyük görevler üstlenmiş, sonunda da Horasan yöresinin yöneticisi haline gelmiştir.” dedi.
HİNDİSTAN FATİHİ SULTAN MAHMUT
Miladi 1000 yılında Halife’nin, Gazneli Mahmut’a ‘Yeminuddevle ve Eminulmille’ lakaplarını verdiğini ve Horasan bölgesinde yeni bir dönemin başladığını; Saffariler, Samanlılar ve Buğyeoğulları’nın İran asıllı, bir bakıma da Fars kökenli hanedan olduklarını, Türklerin İran’da, özellikle Horasan bölgesinde Mahmut devrinde hâkim olup siyasi iktidarı ele geçirdiğini, sefer ve zaferler sayesinde Mahmut’un Hindistan Fatihi olarak anıldığını ve sultan nâmıyla anılan ilk emir olduğunu anlatan Kırlangıç; “Mahmut Hindistan’a yaptığı 17 önemli seferle bu büyük coğrafyanın İslâmlaşma sürecini başlattı. O dönemde Hindistan’da önemli bir İslâm nüfusu oluşmuş hatta küçük beylikler kurulmuştur. Hindistan fatihliği konusunda ileri sürülen farklı görüşler şahsiyetini önemsizleştirme amaçlı da olabilir. Bunu göz ardı etmemek lâzım. Hindistan’ın zenginliklerini sömürmek için bu seferleri yaptığını iddia edenler olmuştur ama Mahmut’un cihattan başka bir maksat taşımadığını, yaygın olan şirkle, putperestlikle mücadele amacıyla bu seferleri yaptığını savunanlar da vardır.” dedi.
SERVETİNİ İLME ve SANATA HARCADI
Hindistan tapınaklarında ele geçirilen altın putların darphanede eritilerek paraya dönüştürüldüğü ve hazinenin bu sayede dolup taştığını, zenginliğin imar, ilim merkezlerinin geliştirilmesi kültür ve sanatın ihya edilmesi, araştırmacıların, âlim ve şairlerin desteklenmesi, himaye edilmesi için kullanıldığını, Sultan Mahmut’un güçlü bir devlet ve devlet teşkilatı kurduğunu ve Samanlı devletinden devraldığı mirası iyi yönetip oradaki devlet adamlarının tecrübesinden yararlandığını, 1030 yılında da henüz 59 yaşındayken vefat ettiğini söyleyen Kırlangıç; “Gazne şehrini ihya edip kültür ilim sanat açısından büyük merkezler olan Nişabur, Semerkant, Belh Buhara gibi şehirlerle yarışır hale getirdi. Yörenin âlimlerini, şairlerini Gazne’ye davet etti. Dini kesimleri özellikle himaye etmiş, desteklemiş, imkân bakımından daha iyi duruma getirmiştir. Halkın dini yaşayışındaki hususları da önemseyip fakihler görevlendirmiştir. O dönemde Alevî tabiriyle anılan Hz. Ali soyundan gelen Ehli Beyt mensuplarını el üstünde tutmuştur. Alevî tabiri o dönemde Seyyid ve Şerif olan kişiler için kullanılırdı. Hz. Hüseyin soyundan gelenlere Seyyid, Hz. Hasan soyundan olanlara da Şerif denirdi. Ehli Sünnete aykırı kabul edilen eğilimlere ve gayri müslimlere hoşgörülü değildi. Adalette son derece hassastı.”dedi.
FİRDEVSİ’NİN ŞAHNÂME’Sİ
Firdevsi’nin Şahname adlı destanını 30 yılda peyder pey yazdığını ve Gazneli Mahmut’a takdim ettiğini anlatan Kırlangıç; “Gayesi İran tarihini canlı tutmak olan Şahnâme’den Sultan memnun olmamış ve Firdevsi’ye umduğundan daha az bir caize vermiş. Firdevsi de bundan memnun olmayıp daha sonra bir hiciv yazıyor.
Mahmut devletin büyük kitlelere anlatılabilmesi için şairleri himaye etmiş, bir anlamda onlardan medya görevi arzu etmiştir. Şairler her vesileyle sultana kaside sunup caize almışlardır. Hatta bundan zengin olanlar da vardır. Sadece nakdî eğil aynî hediyeler de vermiştir. Bürokrasinin devleti kuşatma hadisesi, o dönemde de yaşanmıştır. Sultan Mahmut, birçok hikâyeye de konu olmuştur. Hz. Mevlâna’nın Mesnevîi’sinde Gazneli Mahmut’a çok sayıda atıf vardır. Bunlardan Sultan Mahmut ve Ayaz hikâyeleri dikkat çekicidir. Ayaz’ın gerçek bir şahsiyet olduğunu Tarihî Beyhâkî’de görürüz. Sultan Mesut’un ‘Babamın değer verdiği kişilerden olan Ayaz’a vezirlik verin’ diye de bir emri var. Demek ki Ayaz gerçek bir şahsiyettir. Ayaz, samimiyet, dürüstlük ve insanın arkadaşlık etmekten hoşnut olacağı bir kişi olarak anlatılır. Bu hikâyeler Feridüddin Attar’da da vardır.
SULTAN’A ÖĞÜT VEREN SUFİLERE İLİŞİLMEDİ
Müslüman olmayan Moğollar bile Sufilere ilişmediler. Moğollar kendilerine müşkül çıkarmayacak olanlarla uğraşmadı. Kemalettin İsfahani’nin şehir dışındaki dergâhına da önce ilişmedikleri halde şehirden kaçanların para ve altınlarını onun dergâhına sakladıklarını anlayınca şehit ettiler. Feridüddin Attar’ı da işgalin ilk günlerinde şehit ettiler. Sufiler, Gazneli Mahmut’u bir sufi, bir evliya hatta kutup, evliyaullahtan bir zat olarak gördüler. Peygamber Efendimizin Gazneli’nin Mahmut’a rüyasında bir dua öğrettiğiyle ilgili bir bilgi okudum. Onunla ilgili böyle bir hüsnü kabul var. Gazneli’nin öğüt aldığı sufiler de var. Harakani de Sultanın kendisinden öğüt aldığını, hatta ilk başta bazı öğütlerinden rahatsız olduğunu anlatır. Hace Abdullah Ensari ve Ebu Seyyid Ebul Hayr’da bu sufilerdendir.”dedi.
Mesnevî’de de zikredilen Gazneli Mahmut ve Ayaz hikâyeleri üzerinde çözümleme çalışmalarının sürdüğü bilgisini de veren Prof. Dr. Hicabi Kırlangıç, programının sonunda TYB Konya Şubesi’ne de salgın döneminde aralıksız programları ve faaliyetlerini sürdürdükleri için teşekkür etti.