HİSDER’de İbrahim Divarcı, Türklerin Mirası Projesi’ni Tanıttı
Yazmak Cesarettir
Öncelikle herkese merhabalar… Bugünkü yazımın başrolü “Yazmak” kelimesi, bakalım başrolümüz, yazımızı hangi tahta çıkaracak. Altı harften oluşan “Yazmak” kelimesi aslında düşüncelerimizi, duygularımızı kâğıda dökerek yazıyla anlatmaktır. Aynı zamanda yazmak kelimesinin bir zıt karşıtı da vardır. Ve bu karşıt Türk Dil Kurumu’na göre “Silmek” kelimesidir.
Yazma eylemini gerçekleştirebilmek için bir kaleme, kâğıda, klavyeye, daktiloya hatta yanımızdan ayırmadığımız cep telefonları ile bu eylemi gerçekleştirebiliyoruz. Ve bu eylemi gerçekleştirmek için özellikle yaşadığımız bu dijital çağda büyük bir çaba harcamamıza gerek kalmıyor. Oysa eski çağlarda çivi ile duvarlara yazı yazarak, resimler çizerek haberleşmenin yanında şu an yaşadığımız teknoloji harflerin ışınlanma çağı gibi. Yazmak eylemi kimileri için âdeta bir işkenceye dönüşürken, kimileri içinde bir hobi ve sırdaşa dönüşür. Kelimeleri kendine dost edinen insanlar kelimelerle çok iyi tango yaparlar. Buda o kişileri yazmak eyleminde güzel seviyelere çıkartır. Bende yazmayı çok severim çünkü yazınca kelimeler ile kendime yeni dünya kurarım ve bu dünya da sadece benim kurallarım geçerli olur. Böyle olunca kısa süreli bir ışınlanma ile kendimi bularak, kendi çapımda küçük bir meditasyon gerçekleştirmiş olurum. Aslında biz insanlar yazmayı severiz. Yazarız çünkü mecburuzdur. Neden yazarız? Çünkü yaşamak için bir yol arıyoruzdur. Yazarız çünkü bu dünyanın şu an yaşadığımız şey ya da şu an yaşadığımızdan farklı bir yer olacağına inanırız. Yazarız çünkü yazılarımız gelecekte birer tecrübe olarak yol göstersin isteriz. Mesela “Tarih tekerrürden ibarettir” derler. Tarihi olaylar tekrar yaşanamaz sadece onlardan ders alarak bakış açımızı genişletiriz. Ve bizler tarihe kitaplardan tanıklık etmiş insanlarız. “Tarih geleceğe bir ışıksa, yazmak geleceğe bir anahtardır” diye düşünüyorum. Tarih deyince aklıma Mark Twain’in, “Tarih kendini tekrar etmez. Kafiye yapar.” Sözü geldi. Tam olarak da öyle aslında Haçlı seferlerine ya da İstanbul’un Fethine tekrar tanıklık etme şansımız var mıdır? Maalesef… Ama yaşadığımız çağ gereksinimlerine göre kıyafet değiştirerek farklı olaylara tanık oluruz. Özellikle 21.yüzyıl içerisinde teknolojik savaş içerisindeyiz. En basitinden kullandığımız ne olacak dediğimiz bu sosyal medyalar bile, kendi aralarında bir rekabet savaşı içerisindedir. Evet konuyu çok değiştirmeden yazma eylemine tekrar dönelim. Yazmak aslında güzel koreografiler oluşturmak kadar oluşturduklarımızı sahneye çıkarabilmek için bir cesaret ister. Yani “Yazmak Cesarettir.”
Ve Yazımı John Updike’nin, “Dünya adlı gezegende, kapladığım mekânın hakkını, yazmakla veriyorum.” Sözü ile noktalayarak, bir sonraki yazımda görüşmek üzere sağlıcakla kalın…