Erdem

İnsan doğarken saf temiz ve henüz işlenmemiş duygularla ve berrak bir zihin ile henüz yazılmamış boş bir tabularasa ile dünyaya geliyor… Tabii ki aileden gelen genetik faktörler kromozom yapısı karakter alt kodları dokularımıza işlemiş şekilde. Yine de boş bir levha olduğumuzu varsayıyorum ki bu akla ve mantığa en yakın olanı. Bilgiler yok fakat bu bilgileri elde edebileceğimiz bütün donanımlar yüklenmiş hazır ve aktif. Doğar doğmaz (birçok bilim insanı doğumdan önce den itibaren hatta ana rahmine ilk düşen hücreden başlayarak) ilk saniyeden itibaren bütün sesler kokular renkler ve hislere dokunan her türlü araç beynimizde veri olarak işlenmeye başlıyor ve bir yerlerde kaydediliyor… Neden konuyu buradan ele aldığımı sorarsanız ‘’Erdem’’ kavramını sorguluyorum bu günlerde. Ve erdem kavramının temellerinin iyiliği ve kötülüğü ayırt edebilme yetisi ile ilişkisi olduğunu düşünüyorum ve yine erdem kavramının kişinin kendisini iyilik ve kötülük durumları arasında bir yerde konumlandırma ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Doğumdan sonra ilk duyduğumuz sesler acıktığımızda bize tepki veren ağladığımızda bizi sakinleştiren kızdığımızda dinginleştiren sesiyle ve dokunuşuyla hislerimize yön veren kişiler ile karakterimiz şekillenmeye başlıyor. Tabii ki bu noktada ailenin özellikle annenin ilk imgeleri ve ilk tohumları yerleştirme konusunda öneminin ne kadar büyük olduğunu fark ediyoruz. Anne ile çocuk arasında oluşan duygu geçişim hayata tutunma bağı ve karakter izlerinin kodlanması büyüdüğümüzdeki Erdem yetimizin sınırlarını belirliyor. Tek başına yeterli olmadığı tabii ki aşikâr, fakat düştüğümüzde elimizden tutan acıktığımızda besleyen herhangi bir talebimiz olduğunda bunu karşılayan kişiye davranış biçimimiz minnet vefa saygı ve iyi insan olma gibi erdemi oluşturan alt kavramlarında temeli olduğunu düşünüyorum. Büyüdükçe bir ailenin kardeşlerin ebeveynlerin ve toplumun içinde bu düşünceleri yavaş yavaş büyütüyor geliştiriyor ve derinleştiriyoruz.
Erdem bizim geliştirdiğimiz ve kendimize yüklediğimiz yeni bir anlam mı? Yoksa genetik kodlarımızda var olan değiştirmek güncellemek ya da mevcut karakterimize eklemek istediğimiz yeni bir olgu mu?…
Ben her halükarda genetik olarak bizde var olan erdem kırıntılarının, yaşadığımız deneyimler ve sahip olduğumuz irade ile geliştirilebilen bir yüksek karakter olduğunu düşünüyorum. Bu, insanı erdemli insan yapan ve olmakla sorumlu olduğumuz yolculuğumuzdaki en önemli aşamadır.
Etrafımızda gördüğümüz kimi erdem yoksunu insanların, karakterlerinin, doğuştan ya da anne baba faktörü ile mi şekillendiği yoksa yaşadığı deneyimlerin mi onda yoksunluk bıraktığı konusu zihnimi sürekli meşgul ediyor. Çünkü sahip olduğumuz akıl ile sorgulama ve doğru olanı bulma misyonumuz bizi erdemli olmaya yöneltirken, neden kötü ve sığ hazlarla meşgul olmayı seçiyoruz. Neden kolay ve insana huzur veren İyi olma karakteri varken zor ve ızdıraplı zihinsel süreç gerektiren kötü olmaya yöneliyoruz. Kötü olmanı ne kadar zor ve acı olduğunu bildiğimiz ve yaşadığımız halde hangi şartlar bizi buna zorluyor? Kötü insanlar kötü doğdukları için mi yoksa kötülüğü tercih ettikleri için mi kötüler…?
Tüm bu zihinsel sayıklamaları sürekli yaşamamız ve erdemli olma yolculuğunda tarafımızı seçmemiz için her an bir yol ayrımında durmalıyız. Hatta arada bir geriye dönüp bakmalı ve hangi tercihleri yaptığımızı sorgulamalıyız. Ahlaki akademik ya da insani yaptığımız her eylem bir yerde birikip karakterimizi oluşturuyorsa biriken heybemize bir bakalım…belki de boşaltamayacağımız kadar arındıramayacağımız kadar kirlenmiş bir heybe bulacağız.
Geç olmadan bir boşaltalım ve dosyaları kapata kapata gidelim. Bence erdem, bir başlangıç ile de gelişebilir, bir karar verme ile başlatabiliriz erdemli olma yolculuğumuzu ve bundan sonrası için gururla taşıdığımız bir heybeye sahip olma vakti gelmiştir belki de.
Sürekli ben ve biz dilinde yazdığım yazılarımda, her zaman önce kendimi sorgular ve hırpalarım. Bunu yapmaktan hiç çekinmedim. Fakat bu yazımın esas hedefinin, etrafımdaki erdem yoksunu insanlar için olduğunu, ruhumu inciten zamanımı çalan ve kalbime derin üzüntü bırakan insanlara seslendiğim de bilinsin isterim. Tüm kalbimle diyorum ki, umarım erdemli olma yolculuğuna biran önce başlarlar yoksa onların kendi niyetleri kendi ayaklarına dolansın…
Bilgehan Yılmaz