Katrancı Hanı’nın Gizemi Gün Yüzüne Çıktı!

 Katrancı Hanı’nın Gizemi Gün Yüzüne Çıktı!

Katrancı Hanı‘nın kalıntıları, uzun süren unutuluşun ardından yeniden gün yüzüne çıktı. Araştırmacı yazar Alaaddin Aladağ, bu tarihî birikimleri ilk kez fotoğraflayarak, Selçuklu döneminin önemli bir geçiş noktası olan Katrancı Hanı’nın korunması ve gelecek nesillere aktarılması gerektiğini ifade etti. Bunun için atılacak adımların büyük bir önem taşıdığına dikkat çeken Aladağ, kültürel varlığımızın bir parçası olan bu tür yapılar onarılarak gelecek nesillere aktarılmalı dedi.

Selçuklu Devleti döneminde inşa edilen hanlar, Anadolu’nun ticari hayatında kritik bir rol oynamıştır. Ana yollara konumlanan yapılar yolculara ve gezginlere dinlenme, barınma ve mal değiştirme imkânı sunarak, sosyal ve ekonomik hayatın devamını sağladı. Taş ve tuğladan yapılmış hanlar, mimari açıdan da dikkat çekici ayrıntılar içermektedir. Farklı büyüklükteki bu hanlar büyük avlular, odalar ve çeşitli bölümlerle donatılmıştır.

Günümüzde Selçuklu hanları sadece tarihî miras olarak değil, aynı zamanda turizm açısından da büyük bir potansiyele sahiptir. Bu yapılar, tarih meraklıları için keşfedilmesi gereken önemli alanlar arasında yer almakta ve yerel yönetimler, bu kalıntıların korunması ve gelecek nesillere aktarılması amacıyla çeşitli projeler geliştirmektedir. Selçuklu hanlarının yeniden canlandırılması, kültürel bilincin artmasını sağlayacak ve aynı zamanda bölge ekonomisine katkı sağlayacaktır.

Katrancı Mahallesi’nde yer alan Katrancı Hanı yeniden eski ihtişamlı günlerine kavuşmayı bekliyor. Kurt Erdmann’ın 2 Ekim 1955’te ziyaret ettiği ve Kiepert Haritası’nda “Radassin Hanı” olarak gösterdiği bu tarihî yapı, Konya-Aksaray yolu üzerinde, Akbaş Hanı ve Obruk Hanı arasında bulunuyor.

Bu han, yüzyıllar boyunca pek çok yolcunun dinlenme noktası oldu ve ticaret yollarının canlılığını artıran unsurlardan biri olarak işlev gördü. Bugün tamamen yıkılmış durumda; Ancak bölgedeki yaşlıların hafızasında bu isim hâlâ yaşıyor. Erdmann, han duvarlarının yaklaşık 21-22 metre boyunda olduğunu ve avluya doğru belirgin izinin olmadığını belirtmiştir. Günümüzde ise yalnızca salonun hafif bir tepecik şeklindeki kalıntıları, tarihin derinliklerinden gelen yönetili selamlıyor. Bu notlar, geçmişin izlerini taşıyarak, unutulmuş bir zaman dilimini hatırlatıyor.

Katrancı Hanı’nın yeniden gündeme gelmesi, tarihimize ait ortaya çıkma çağrısını da beraberinde getiriyor. Tarih meraklıları ve araştırmacılar, bu kaybolmuşların bulunduğu bölgedeki tarihî dokuyu korumayı ve gelişmeleri sürdürmek adına yeni projeler geliştirmeyi hedeflemektedir. Yerel yönetimlerin ve sivil toplum kuruluşlarının bu konuda atacağı adımlar, sadece Katrancı Hanı’nın değil, hayatın kültürel gelişiminin de korunmasını sağlayacaktır.

Geçmişin izlerini taşıyan Katrancı Hanı, yalnızca yerel halk için değil, tüm tarih meraklıları için keşfedilmeyi bekliyor. Yıkıntılar arasındaki hikâyeler, gelecekte belki de yeniden canlanır. Şimdi, bu tarihin korunması ve gelecek nesillere aktarılması için atılacak adımların önemi daha da artıyor. Yerel halk, tarihçiler ve araştırmacılar, birlikte önemli bilgilerin yaşatıldığı konuları araştırmalı ve Katrancı Hanı’nı yeniden turizm ve kültürel yaşamın bir parçası hâline getirmelidir.

Kiepert Haritası Nedir?

Alman coğrafyacı Heinrich Kiepert’in Osmanlı İmparatorluğu döneminde hazırladığı 1844 yılına ait atlas inanılmaz ayrıntılar içeren, bugünkü haritalarda bile yer almayan mezra ve yayla adları olan bir haritadır. 1841-1848 yılları arasında Anadolu’ya dört kez seyahat eden Kiepert 1844’te bölgenin iki haritasını çıkarmıştır.

Kurt Erdmann Kimdir?

Hamburg’da doğdu. Yüksek öğrenimini önce Hamburg ve Tübingen üniversitelerinde Germanistik (Alman dili ve edebiyatı), daha sonra Marburg ve yine Hamburg üniversitelerinde sanat tarihi okuyarak yaptı. Özellikle Hamburg’da ünlü sanat tarihçisi E. Panofski’nin öğrencisi oldu. Almanya’nın 1920-1924 yılları arasında geçirdiği iktisadî kriz yüzünden tahsiline ara vermek zorunda kaldı ve geçimini sağlamak için eski eser ticareti yaptı. Bu onun sanat eserlerini yakından tanımasına ve maddî değerlerini ölçmesine yardımcı oldu. “Bir sanat biçimi olarak kemer” konusunda yazdığı tezle 1927’de doktorasını verdi (“Der Bogen eine Studie zur Geschichte der Architektur”, Jahrbuch für Kunstwissenschaft, XXII [1929], s. 100-144 ve 37 resim).

Erdmann meslek hayatına Berlin Devlet Müzeleri’nin İslâm Sanatları Bölümü’nde başladı. O yıllarda bu bölümün başkanı, İran ve Anadolu Selçuklu sanatları başta olmak üzere genel İslâm sanatları hakkında araştırma ve yayınlarıyla tanınan F. Sarre idi. 1933’te bölümün başkanlığına İslâm sanatı uzmanlarından E. Kühnel geçince Erdmann onun da asistanı oldu. İlk gençlik yıllarında müze kadrosuna giren Erdmann, daha sonra inceleme ve araştırmalar yapmak üzere çeşitli ülkelere gitti. Bu arada bir süre Kahire ve İstanbul’da kaldı. Kahire’de bulunduğu esnada 1938 kışından itibaren Câmiatü Fuâdi’l-evvel’de misafir öğretim üyesi olarak dersler verdi. O sıralarda özellikle halı sanatına ilgi duyduğundan müzelerdeki halıları inceledi ve “Kahire halıları” denilen bir grup halı üzerinde araştırmalar yaptı. II. Dünya Savaşı başladığında Berlin’deki görevinin başına döndü ve 1941’de müzedeki işinin yanında buradaki üniversitede İran arkeolojisi öğretim görevlisi oldu. 1944’te müzenin İslâm Sanatları Bölümü muhafızlığına getirildi ve aynı yıl üniversiteye profesör olarak tayini teklif edildi. Ancak bu sırada askere alındı ve muhtemelen o günlerde birçok Alman vatandaşı gibi o da sivil savunma hizmetinde çalıştırıldı.

Savaşın bitmesinden kısa bir süre sonra Hamburg Üniversitesi’nde görev alan Erdmann 1948’de buraya profesör oldu; bir yıl sonra da Bonn Üniversitesi’nde misafir öğretim üyesi sıfatıyla ders verdi. 1951’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından E. Diez’den boşalan Türk ve İslâm sanatı öğretim üyeliğine davet edildi ve bu davet R. Ettinghausen’in ifadesiyle onun için meslek hayatında önemli bir dönüm noktası oldu. Erdmann İstanbul Üniversitesi’nde 1951’den 1958’e kadar ders verdi ve aynı zamanda üniversite profesörü olmanın kendisine sağladığı imkânlardan âzami derecede faydalandı. Bir taraftan yurt içinde devamlı inceleme gezileri yaparak ilmî malzeme toplarken fırsat düştüğünde yurt dışında da bu inceleme ve araştırmalarını sürdürdü. Bu arada her imkândan istifade etmek suretiyle Türkiye’den eski eser toplayıp bunları dönüşünde memleketine götürerek satmış, bir kısmını da müzelere bağışlamıştır. 1956’da Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek üç ay boyunca müzelerdeki eserleri inceledi. 1960’ta da New York ve Washington’da düzenlenen Milletlerarası İran Sanatı Konferansı’na katıldı ve burada kendisine İran Devleti tarafından bir nişan verildi.

Erdmann Türkiye’den ayrıldıktan sonra 1958 yılı Ekiminde Alman Devlet Müzeleri’nin İslâm Sanatları Bölümü’ne müdür olarak tayin edildi. Bu arada Hamburg Üniversitesi’ndeki öğretim üyeliğine de devam etti. 30 Eylül 1964’te akciğer kanserinden öldü.

 

Kaynak: Kurt, Erdmann: Das anatolische Karavansaray des 13. Jahrhunderts, p. 193-194, Han No. 66

Özergin, “Anadolu’da Selçuklu Kervansarayları”, s. 155.

ÇEKÜL | Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı Anadolu’da Ortaçağ’da Kervan Yolları, Kervansaraylar ve Köprüler Haritası

 

Haber ve Fotoğraflar: Alaaddin ALADAĞ – Murat SARIBAŞ

 

Konya Bülten

Benzer Haberler