Kız Leyla!…Kurtlarla Koş Artık

 Kız Leyla!…Kurtlarla Koş Artık

Sezen Aksu’nun söz ve müziğini yazdığı, Sertab Erener’in seslendirdiği ve kadın ve kız çocuklarının yaşadığı toplumsal sorunların çözümüne öncülük eden Sabancı Vakfı’na armağan ettikleri “Kız Leyla” şarkısı 2020 yılında yayınlandı…

Yıl 2025…bir kız çocuğu Narin, en sevdikleri tarafından alındı sıcacık uykusundan ve gece yarısı dere yatağına atıldı. Ne kıyanlar bilindi ne kıyılanlar…yine devrede erkek yasası. Türk toplumunun en değerli sanatçılarından biri olan ve kadınların yaralarını en iyi bilen Sezen Aksu, bugün toplumun köklerine işleyen ve neredeyse kader/kültür haline gelen kız çocuk ve kadın katlini yüzümüze vurur gibi anlatmış 5 yıl önce yazdığı şarkısında…nerden bildi Narin’i diye sorarsanız, o hep biliyordu sadece ismi değişen, kaderi değişmeyen kız çocuklarını.  1982 de Firuze diye haykırmıştı 2020 de Kız Leyla diye haykırıyor…Narinler ve yüzlercesi adına. Ama ne yazık ki hala bu ülkede ve belki de siz bu yazıyı okurken, 10 dakikada 1 kadın daha öldürüldü. Hem de sadece kadın olduğu için.

Süslü laflarla çerçeveler içine aldığımız, belirli gün ve zamanlarda andığımız, baş üstünde tuttuğumuzu söylediğimiz, annemiz, ablamız, kardeşimiz, kızımız, kadınımız, ne yazık ki tüm tarih boyunca yaşadığı toplumsal sorunların hala başrolünde. Hala kadın, ‘’bir mesele’’ olarak görülmekten öteye gidemiyor. Farklı kültürlerde, farklı inançlarda, gelişmiş veya geri kalmış toplumlarda kadın meselesi sürekli gündemde tutulmakta, dikkat edilmesi gereken bir tehlike veya kontrol altında tutulması gereken bir olgu olarak ele alınmaktadır. Kadının giyimi, sesi-saçı-kaşı-gözü, duruşu-tavrı, becerileri ve beceremedikleri, zayıflığı-duygusallığı, zekâsı-aptallığı, medeni durumu-hamileliği-çocuk sahipliliği, sosyal statüsü, görünürlüğü… kısacası varlığını oluşturan her zerresi toplumsal bir mesele olarak konuşulmakta. Kadın ise, hangi yönden darbe geleceğini kestiremeden, sürekli savunma mekanizması geliştirmiş, tüm algılarını ve sezgilerini, yargıları savuşturmak için yönetmiş, tüm bu savaşlar içinde kendi olmak çabasını da ertelemeden gelişimini devam ettirmiş… lakin harap ve bitap düşmüş bir varlık olarak bu evrende yer tutmakta.

Kimi kadınlar tüm bu savaşların, kendi varlığından çalacaklarını önceden sezip, daha en baştan yenilgiyi kabul ederek, en az zararla yaşama devam etmeye çalışırken, kimi kadınlar ise deneyerek, direnerek ve mücadele içinde kalarak, aldığı yaralarla yaşama tutunmaya devam etmekte. Feminist söylemlere girmeye gerek yok ama herkes hemfikir ki, her kadın mutlaka hayatının belirli dönemlerinde bu mücadele içinde olmuş ve yaralar almıştır. O nedenle bu şarkılar, bu masallar, bu haykırışlar, her kadını derinden etkiler ve içindeki savaşçıyı yeniden dürter.

Bizim kültürümüzdeki Dede Korkut hikâyelerinden, bu toprakların derinlerinde yatan ana erkil toplumun masallarına, Antik Yunan, Roma ve Mısır medeniyetlerinden, inancın hâkim olduğu toplumların yasalarına, ilkel kabile ritüellerinden modern zaman kadınlarının cinsiyetsiz yaşamlarına kadar, her dönem kadın üzerinden bir anlatı bir hikaye görmek mümkündür. Özellikle bu hikâyeleri derleyip toplayan Clarissa Pinkola Estes’in “Kurtlarla Koşan Kadınlar” kitabında, her anlatıda, kadınların varoluşsal özellikleri, mitler, masallar ve hikayeler üzerinden anlatılmıştır. Tüm bu hikâyelerin ortak noktası, belki de, doğallıklarından ve öz benliklerindeki vahşi duygularından utanmaları, kaçmaları ve bu yönlerini bastırmaları gerektiğinin öğütlenmesi, kadınların bu yönleri bastırılmaz veya kontrol altına alınmazsa başlarına gelebilecek tüm felaketlerin çarpıcı ve ürkütücü sonuçlarının gösterilmesidir.

Tüm bu özelliklerin masallar ve mitler üzerinden anlatılması, direk söylenememesi, korkulması ve eril toplumun susturamaması için zararsız bir öğreti gibi büyükannelerin kız torunlarına anlattığı hikâyeler olarak sunulması, içinde hala yer aldığımız korku kültürünün bir parçasıdır. Tıpkı Sezen Aksu’nun şarkılarla dile döktüğü kız çocuk katliamı ve çocuk gelinler, prenses masallarında güzellikleri ile sınanan ve cezalandırılan tutsak prensesler, kurtlarla koşan kadınlardaki saf duygularıyla bir erkeği seven ve mavi sakalın karşısında durabilen kadın karakterleri…gibi tüm anlatılar, günümüzde de halen var olan kadınların yaşadıkları hikayelerdir, gerçek yaşanmış öykülerdir.

Bir gün, tüm kadınların kırıklarını toplamak, pusuya yatmak, yada varlığının ölümle tehdit edilmesi yerine, kendi hikâyelerini yazmak için doğaya ve öz benliklerine doğru koşması, vahşi kurtlar gibi hedeflerine isteklerine ve hayallerine rüzgârlarla birlikte erişmesi, sahip olduğu tüm kadınsı duygulardan utanmadan ve korkmadan gücünü tekrar elde etmesi, kendini yeniden doğuracak kadirliğe ulaşması dileklerimle.

 

Bilgehan Yılmaz

 

Konya Bülten

Benzer Haberler