İnsanın kendini ileri dönüştürmesi…

 İnsanın kendini ileri dönüştürmesi…

Uzun zamandır ileri dönüşüm kavramı üzerine çalışmaktayım. Bu kavram tabii ki öncelikli olarak çevresel sürdürülebilirlik ve atık farkındalığı ile ilgili bir kavram fakat her alanda ileri dönüşümü konuşacağız. Felsefeden eğitime tasarımdan endüstriyel üretime ya da düşünme biçimlerinden tüketme biçimlerine kadar bu kavramın yansımalarına konuşmayı hedefliyorum .

Dünyada yılda sadece belediyelerin ürettiği veya kentlerde topladığı katı atık miktarı 2 milyar ton civarında imiş…2050 yılında ise bu miktarın %70 artması beklenmekte ve bu sayılar sadece katı atık için geçerlidir. Kimyasal ve çözünemeyen atıklar, zararlı sıvı atıklar, nehirlere karışan denizleri kirleten plastikler ve soluduğumuz oksijeni kirleten gazların atmosfere bırakılması gibi daha büyük etkilerle birleştiğinde atık problemi dünyamızı ve yaşamımızı tehdit eden en önemli problem olarak görülmektedir. Önceki yazılarımda çevre ve atık konuları hakkında ileri dönüşüm sanat yöntemi ile bulduğum çözümleri anlatmıştım. Bu yazımda ise aslında toplumsal bir hareketle ve kolektif bir bilinçle dönüşüm meselesini yeniden ele almamız gerektiğine değinceğim. Çünkü bana göre sadece plastik, cam veya kağıt malzemeleri ayrıştırmak atık yönetimi için yeterli değil sağlam bir bilinç ve farkındalık ile yaşamımızı sürdürürken tükettiğimiz tüm materyallere yeni bir gözle bakmamız ve dönüşümü hayatımızın odağı haline getirmemiz gerekir.


Bu noktada bu değişimi ilk önce insana diğer canlılardan ayıran en önemli kavram olan irade ile başlatmamız gerekir. İnsanı, gören duyan konuşan kendi varlığı ve bedeni ile gereksinimlerini gerçekleştiren diğerleri ile iletişim kurabilen aklı ve iradesiyle potansiyelini insanlığa faydalı olmak için kullanan sosyal bir varlık olarak tanımlayabiliriz. Bu tanımdaki aklı ve iradesiyle kelimesi aslında bireysel dönüşüm ve fikri değişim için önemli bir başlangıç ateşidir. Sürekli duyduğumuz tüketim toplumu ve teknolojinin ilerlemesi ile hayatımızı kolaylaştıran plastik ve karton materyaller konusunda basit bir farkındalık ile birlikte büyük değişimler yaşayabileceğimizi kelebek etkisi ile dünyada toplu ve pozitif bir etkiye sebep olacağımızı hepimiz biliyoruz. Ama ne yazık ki bilmek eyleme geçmek kadar zor değil. Asıl olan bilinen gerçekleri kendi hayatımızda uygulayabilmek ve belki de bunu dile getirerek öncü olabilmek. Öncelikle kendi karakterimizin ve kişisel alt yapımızın bilinç altımızın ileriye dönüşmesi ile kendi en iyi versiyonumuza ulaşmayı hedefleyerek dönüşümü başlatabiliriz.

Peki bu nasıl olacak? Öncelikle bir dış göz olarak kendi yaşantımıza bakalım… Son iki yıldır giymediğiniz kaç kıyafetiniz var ? Dolabın kapağını açmadığınız ama var olduğunu bildiğiniz kaç mutfak eşyanız var ? Bir gün kullanırım diye sakladığımız nelerimiz var ?
Bir de şöyle düşünelim o zaman …Son iki yıldır üzerine yeni kıyafet almamış yada alamamış kaç kişi var? Evdeki eşyalar yeterli olmadığı için aynı kaplardan yemek yiyen ve çeşitli hastalıklarla boğuşan kaç kişi var? Kullanırım diye sakladığınız kıyafetler yerine yeni kıyafetler alıp bunları asla kullanmayacağınızı biliyorsunuz değil mi ? Vereceğiniz yepyeni kıyafetler dolabıınızda tozlanıyor. Son zamanlarda hiç ekmek attınız mı ? Son zamanlarda yemek döktünüz mü ? Basit tasarruf tedbirlerinden bahsetmiyorum, gerçekten arınmakla ilgili bir çabaya girdiniz mi ?

Ne kadar çok yük yüklendiğimizin farkında mıyız ? Dolaplar dolusu kıyafet, dolaplar dolusu eşya, dünyaya yerleşme ile ilgili, yer tutma ile ilgili, ait olma ile ilgili bir sürü yük var bedenimizde ve ruhumuzda… bu yükleri taşımanın bile bize ne kadar ağır geldiğini sadece kendimizi dışardan bakarak fark etmemiz lazım… Nasıl hafifleyebiliriz ? Tabii ki “vermek” ile … Almadan vermek, kalpten vermek, en sevdiğimizi, en değerlimizi paylaşmak, en candan bölüşmek, bizim olanı vermek, emek emek büyüttüğümüzü vermek, sahip olduğumuz, benim dediğimiz, bizi biz yapan nesnelerden uzaklaşmak ve birisini mutlu etmek için vermek, bize verileni vermek, yeniden üretmek ve yeniden vermek…

…”Ben ömrüm boyunca zaten hep verdim…” dediğinizi duyar gibiyim. Yok öyle değil, yeni bir verme biçimine geçiyoruz, karşılık beklemeden, çıkarsız, hesapsız, plansız, verdiğimizi unutarak, paylaştığınızı unutarak, vermenin kazandırdığı hisse odaklanarak, kendi benliğimizi çoğaltığını fark ederek vermekten bahsediyorum. İnsan kendini nasıl çoğaltır nasıl geliştirir nasıl bir üst versiyonuna geçer…? Tabii ki vererek, bilgisini verere, sevgisini vererek, aşkını vererek…


Gelin deneyelim. Bugüne kadar aldıklarımızı fark edelim…. Doğadan, toplumdan, ailemizden, okulumuzdan, dostlarımızdan, çocuklarımızdan, evde bizi hizmet eden eşyalarımızdan, kıyafetlerimizden, neler aldıysak artık verme zamanı. Üstelik yeni biz artık dönüştürme potansiyelimizin de farkındayız verirken de büyüterek güçlendirerek geliştirerek ve yenileyerek verelim. Para harcamadan değer üretelim, kendimiz paketleyelim, kendimiz saralım, kendi el emeğimizle ürettiğimizi hediye edelim, kendi kıyamadıklarımızı insanların üzerinde görelim, ben başlıyorum bana eşlik ederseniz sevinirim.

 

 

Bilgehan Yılmaz

Konya Bülten

Benzer Haberler